Ülkemizde 20. yüzyıldan itibaren sanayi ve teknoloji alanında hızlı bir değişim ve dönüşüm yaşanmaktadır. Buna bağlı olarak nüfus kırsal alanlardan, şehir merkezlerine akmaya başlamış; artan konut ihtiyacının karşılanması amacıyla zemini yumuşak, sulu tarım arazileri imara açılmış ve ne yazık ki bu zemin üzerine inşa edilen yüksek yapılar deprem riskini daha da arttırmıştır. Oysaki deprem kuşağında bulunan yerleşim bölgelerinde yer seçimi, plan, proje, malzeme kullanımı, sağlam yapı ve denetimi gibi mühendislik çalışmaları hayati önem arz etmektedir. Belediyeler başta olmak üzere bütün kamu ve özel kuruluşlara bu çalışmaların her safhasında teknik, ekonomik, sosyal, eğitim, dinî ve kültürel konularda sorumluluklar düşmektedir. Zira muhtemel bir deprem afeti toplumun kılcal damarları konumunda olan konut, fabrika, yol, köprü ve iş yeri gibi sosyal donatıların tamamını etkilemektedir. Buna göre doğal afetlerden korunmak ve güven içinde yaşamak amacıyla halkın bilinçlendirilmesi büyük önem arz etmektedir. Bu kitap, deprem ve doğal afetleri kelâmî boyutuyla incelemiş, bu konularda kafası karışık insanlarımızı bir nebze de olsa aydınlatmayı gaye edinmiştir.