Nazil olduğu devrin fuseha ve bulegasına, hiç çekinmeden gelecek neslin tamamına, haiz olduğu harika yetenekli ve ehliyetli kişileri şaşırtan Kur’an; hicri II. asrın başlarında itibaren, tüm ilimlerde olduğu gibi, Arap dilinin incelikleri, felsefesi ve edebiyatı üzerinden araştırma yapmaya sevk etti. Arap dili ve üslubuyla vahyedilen bu kitabın, amansız düşmanlarına durmadan meydan okumasına rağmen, neden bir benzerinin getirilemediği sorusu, özellikle Abbasilerin ilk dönemlerindeki ilmi tartışmalar arasında layık olduğu yeri aldı. Tartışmasız, tüm İslam mütefekkirleri Kur’an’ın mu’cizeliği üzerinde ittifak etti. Ancak bu mu’cizeliğin nereden kaynaklandığı sorusu, yeni tartışmalara neden oldu.
Kur'an'ın Belagatı ve İcazı
Sözlükte “sözün fasih ve açık seçik olması” anlamında olan belagat, İbnü’l-Mukaffa‘a göre, sözü herkesin kolay kolay söyleyemeyeceği tarzda söylemektir. Câhiz’e göre lafızla mananın güzellikte birbiriyle yarışması, yani manadan önce lafzın kulağa, lafızdan önce de mananın zihne süratle ulaşmasıdır. Rummânî’ye göre ise manayı güzel ve uygun ifadelerle zihinlere ulaştırmaktır. (İA, 5/380) Nazil olduğu devrin fuseha ve bulegasına, hiç çekinmeden gelecek neslin tamamına, haiz olduğu harika yetenekli ve ehliyetli kişileri şaşırtan Kur’an, bir benzerinin meydana getirme konusunda meydan okuması aynı zamanda orijinal nazım ve terkibinden sezilen manaların herhangi bir başka dile tercüme edilemeyi